24 Haziran 2011 Cuma

Geçmiş Olsun Uche!


Kulübümüzün dün oynanan hazırlık mücadelesinde sakatlanan Oktay "Uche" Çetin'in diz kapağında kırık tespit edildiği ve önümüzdeki günlerde ameliyat masasına yatırılacağı öğrenildi. Lakabını aldığı eski Fenerbahçeli futbolcunun kaderini yaşayan savunmacımızın sağlık durumuyla ilgili güncel bilgileri sizinle paylaşmaya devam edeceğiz.

Futbolcumuza geçmiş olsun diler, kısa zamanda tekrar aramızda olmasını temenni ederiz.

Bundan sonra alacağımız bütün galibiyetler Oktay "Uche" Çetin'e armağandır...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Hırs, Azim, İstek, Kararlılık! Burdayız. Nası Tak Diye Burdayız? Hadi Bakiiiim!


Kadir Has Spor İletişim yarın Espora ruhu ile sahalara iniyor. Taraftar ve yönetim inançlı, futbolcular full konsantre...

Rakip Gazoz Ligi'nin renkli bir o kadar da dişli ekibi Neurosport!

Herkesi, herkesi değilse de 3-5'inizi bekliyoruz...

Yer: Fulya Şan Öktem Tesisleri
Saat: 23.00

16 Haziran 2011 Perşembe

Neyin Korkusu Bu?


Bugün bazı medya organlarında ve resmi sitelerinde Neurosport takımından gelen açıklamaları hayretler içerisinde okuduk. Kurulma aşamasında olan, şanlı, mazisi başarılarla dolu takımımıza yönelik kurulan cümlelerin altında yatan nedenleri anlayamadık. Öncelikle şuna açıklık getirmek istiyoruz ki gittikçe büyüyen takımımız başka kulüplerin sözleşmeli oyuncularıyla kulüplerinden habersiz görüşecek kadar oyunun ruhundan uzak yöneticilere sahip değildir. Takımımızın ismine kadar duyumlar aldığını iddia eden bu makam sahiplerinin, nasıl naif ve işinin ehli kişiler tarafından yönetildiğimizi de öğrenmiş olmaları gerekirdi.


Biz bir futbolcuyu almak istersek, yanlış anlamayın ama alırız. Bu tarz açıklamalar siz kamuoyunun da takdir edeceği gibi oyuncuların özgür iradesini engellemeye yönelik açıklamalar olmaktan bir adım ileri gidemiyor. Saygıdeğer Bağış Erten'in henüz fiilen katılmadığı organizasyonumuza bu isim üzerinden saldırılmasının tamamen kişisel sebeplere dayanan bir atak olduğu siz kamuoyu tarafından da fark edilmiştir diye umuyoruz.

Şunun da bilinmesi istiyoruz ki biz bu lige renk katmaya değil, şampiyon olmaya geliyoruz.

Takdir kamuoyunundur. Saygılar.

Kadir Has Spor İletişimi'nin Henüz Oluşum Aşamasındaki Futbol Takımı Kulübü

14 Haziran 2011 Salı

17 Mayıs 2011 Salı

Mezuniyet Gecesi #sporiletisim 2011. Lan N'oldu Öyle Ya...!

Geçen cumartesi akşamı St. Joseph'liler derneğinde toplanıldı. (mezunlar derneği de olabilir tam adını bilmiyorum). Ben biraz geç gittim. Benden dolayı Yağmur ve Ahmet de geç gitmek zorunda kaldı. Biz gittiğimizde ilk kadehler yuvarlanmaya başlanmıştı bile. İçeriye selamun aleyküm diye girişimizi yaptık. İlk gözüme çarpan Yusuf'un şıklığı ve yeleğiydi. Sol baştan teker teker selamlaşma, öpüşme merasimine gireceğimizi anlayınca 3-5 kişiden sonra hemen kaçtım. Zira masa tam 35 erkekten oluşuyordu. Yalnız gelirken Kadıköy iskelede bir hatun gördük eğer bu satırları okuyorsa; merabaaa!

Normalde U şeklinde kurulan masaya sonradan ilaveten bir masa daha konunca bizim için masa birden aşağıda ki saçma sapan hali aldı.
Kırmızıyla gösterilen yer bizim masa oluyor. Yemek siparişleri verildi. Tavuk şiş ve köfteden oluşan mönümüz bana fazla bileydi. Ama tavuğun tadı iyiydi sevgili tavuk dostları. Ben yemeğin yanında bir şey içmeyi sevmediğim için siparişime sıvısal herhangi bir şey eklemedim. Bu yüzden Oğuzcan'dan "Kanoute mi takılıyorsun?" esprisi gelmesi ise bir an için orayı terkedip terketmeme konusunda şüphe uyandırmadı değil.

Yemek faslı gümbürtü eşliğinde geçildi. Zaten asıl önemli kısım karaoke idi. Var ya sayın enstrumental severler anlatsam anlamazsınız eminim. Berk Üstün (bakın bu zamana kadar kimseye soyadıyla hitap etmemiştim) adeta 5 ayın acısını çıkarmak için bu günü beklemiş. Popstar yarışmalarına katılmış olsaydı şu anda videoları youtube'da milyon kere tıklanmış olurdu. İzlenme bazında. Kubilay'ın kimsenin gönlü kalmasın, herkes bir şarkı ile bu gecede iz bıraksın çabalarına rağmen kim eline mikrofon aldıysa Berk Üstün gerek back vokal gerek front vokal her türlü vokaldi şarkıya. Adeta he don't want see back, he want see front idi. Gecenin en unutulmaz performansı ödülünü kendisine veriyoruz.

Karaoke şov MFÖ'nün Ali Desidero'su ile başladı ve Sencer & Barış ikilisinin şovu görülmeye değerdi. Ardından bir iki MFÖ daha derken artık kafalar stratosfer (böyle miydi lan bu?) seviyesine ulaştığından söylenen şarkılardan ziyade "kim daha saçma" söyleyecek kısmına geçmiştik ki devreye Ulaş ve Çetin girdi. Ulaş'ın müzisyen kimliği ve başarılarla dolu kariyeri sayesinde biraz durumu kotardık. Çetin de özellikle athena şarkısında ki dansı ile gönüllerimizi fethetmedi değil sevgili pogo severler.

Gecenin ilk yarısı böyle sonlandı. İkinci yarı ise neler oldu neler...

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Bir Dönem Kapanıyor

Daha dün gibiydi Barış Gerçeker'in eli çenesinde ders dinlediği, Ulaş Bayram'ın dersle ilgili twitler attığı...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

"Küfür Etmek Güzel Bir Şey Bence" Rafet B. Eryılmaz Röportajı


Röportajlarımızın klasik sorusuyla başlayalım. Kimdir Rafet Baran Eryılmaz ?

1991 yılında Eskişehir'de doğan futbol ve müzikle beslenen yaşam formuyum. İETT'nin ve mizah dergilerinin devamlı müşterisiyim. Rafet dedemin adı. Ailemde herkes Baran diye hitap ediyor bana. Ama Ali Ece sağolsun 2009'dan bu yana Rafet'i kullanıyor insanlar.

Futbola olan merakın, senin de herkes gibi sokakta oynayarak mı başladı yoksa enteresan bir hikaye var mı?

Sokakta oynuyordum ama çok da becerikli değildim.Galatasaray'ın Real Madrid'i 3-2 yendiği maçta bir gazete küpüründe “Fatih, Carlos'u yedi” şeklinde bir başlık görmüştüm. Carlos'un sol bek olduğunu bildiğim için Fatih'in de sol bek olacağını düşündüm ve babama “Fatih Akyel sol bek değil mi?” dedim. O da “Sen de hiç anlamıyorsun be futboldan” diyerek cevap vermişti. O cevap çok koydu bana. Ondan sonra futbol delisi oldum. Yani 11 yaşıma kadar futbola manyaklık derecesinde bir ilgim yoktu. Şimdi üç hikayem var, üçü de futbol üstüne.

Bu süreçler sonrası 4-4-2 ekibine katılman nasıl oldu ?

Lise son sınıftaydım ve ÖSS denen şey kafamı allak bullak etmişti. Liseli tribine bağlamıştım. Annem bilgisayarı yasakladığı için FM oynayamıyordum ve sürekli FourFourTwo okuyordum. Facebook'ta tesadüfen Ali Ece'yi eklemiştim. 3-4 ay hiçbir şekilde onunla irtibata geçmedim. Ama bir gün dergiye yönelik eleştirilerimin yer aldığı bir mesaj attım. Ondan sonra mailleşmeler, telefonlar filan derken Altıpas bölümüne her ay yazı yazmaya başladım. Kasım 2009'da da ilk dergi içi yazımı yayınlattım.

Bu zamana kadar en içine sinen yazı, röportaj, incelemen hangisi oldu ? Neden ?

FourFourTwo'daki ilk yazım diyebilirim. Çok kısaydı ama en beğendiğim yazım hâlâ odur. “Bundesliga'yı Sevmek İçin 10 Neden” başlıklı bir yazıydı. Dersanede kimya dersinde en arka sırada yazmıştım. Ama fazla gerçekçi olmam gerekirse en sağlam yazım 2011 Şubat'ta yayınlanan Napoli yazımdır. Çok çalışmıştım o yazı için. Erdem Abi beğendiğini söyleyince de çok rahatlamıştım.

Bir de Goal.com dönemi var. Şu anda ayrıldın ancak oraya dahil olma sürecin nasıldı?

Goal.com dönemim Ali Ece'nin orada çalışmasıyla başladı. Ancak onun bir ay sonunda ayrılmasının ardından beni de kovdular. Ama ertesi gün tekrar işe alınmıştım! İşimi iyi yaptım ve kalıcı olmayı başardım. Editör asistanlığından editörlüğe yükseldim. İlk başlarda oyun gibi geliyordu. Hem gündemi takip ediyordum hem de para kazanıyordum. Ama sonradan içimdeki çalışma arzusunu kaybettim. FM oynamaya ve kitap okumaya vakit ayıramadığımı anlayınca işi bıraktım. Ama bana çok katkısı olduğunu inkar etmiyorum. Haber yazmayı, haber takip etmeyi, gündeme tepki vermeyi oradan öğrendim. Defalarca canlı anlatım yaptım. Güzel bir deneyimdi.

Bir çok kişinin takip ettiği bir site Goal.com. Orada ki çalışma ortamı nasıldı ?

Hepimiz evden çalışıyorduk. O yüzden hiçbir iş arkadaşımla şahsen tanışamadım :) Çoğumuz öğrenciydik ve paraya ihtiyacımız vardı. Bu yüzden işimize özen gösteriyorduk. Eğlenceliydi ama yorucuydu. Haftada 30 saatimi çalışarak geçiriyordum ve çoğu zaman uykusuz kalıyordum. Okul ve dergi temposunu da düşününce vazgeçmesi en kolay şey Goal.com oldu.

Tekrar 4-4-2 ‘ye dönelim. Orada çalıştığın kişiler içerisinde spor medyası içinde bir çok kişinin (ben de dahil) büyük hayranlık beslediği bir isim, Ali Ece ile çalışma fırsatın oldu. Ali Ece için neler söylersin ?

Ali Abi dünyada tanıdığım kral insanlardan biri. O olmasaydı Eskişehir'de kimya okuyor olurdum. Bana müziği, edebiyatı, dünyaya bakmayı öğretenlerden biri. FourFourTwo'nun ilk sayısını aldığımda liseye yeni başlamıştım. Üç sene sonra ise yazım o dergide yayınlanıyordu. Bu benim için rüya gibiydi ve bu rüyayı Ali Abi sayesinde gerçekleştirdim. Ona çok şey borçlu olduğumu söylemeliyim.

Ve spor iletişim programı. Buraya nasıl katılmaya karar verdin ?

İletişim fakültesinde okumuyorum ama gazetecilik yapmak istiyorum. Şimdiye kadar yaptığım şeyler maymunların alet kullanması gibiydi. Biri bir iş yapıyordu ve ben onu taklit ediyordum. Spor İletişim'e bu durumu değiştirmek için geldim. Zaten programa daha önce katılanların çoğuyla arkadaştım. Onların da tavsiyesiyle buraya gelmeye karar verdim. Sınavdan burs alamasaydım gelmeyecektim ama :)

Program artık bitti sayılır. Bu zamana kadar seni etkileyen olumlu yada olumsuz olaylar nelerdi?

Neurosport geyiğinin abartılması dışında olumsuz bir şeyle karşılaşmadım :) Ha bir de futbol ekonomisi derslerinde sahneye fırlayıp dersi bozmak aklımdan geçmedi değil. Bunların dışında program tam da beklediğim gibi geçti. Attila Gökçe'nin derslerinden ve pratik çalışmalardan çok şey öğrendim.

Yine klasik sorularımızdan birisi daha. Sence kimler program sonrası iyi bir noktaya gelir. Kimleri gerçekten gelecekte başarılı olabilecek potansiyelde görüyorsun ?

Bana göre gazetecilik yapmak isteyenlerden 30 yaş altındaki herkes iyi bir noktaya gelebilir. Sonuçta istekle yapılan bir şey. 2 yıldır FourFourTwo'da maddi bir beklentim olmadan çalışıyorum. Bu sürecin bana kattığı çok şey var. 30 yaşının üstündeki birinin bu sürece dayanabileceğini zannetmiyorum.

Özellikle twitter’daki gergin hallerin kimsenin gözünden kaçmıyor. Dilindeki sertlik ve küfür senin özelliğin mi yoksa kendini orada böyle mi ifade etme yolunu tercih ettin ?

Abi otobüs vaktinde kalkmaz, profesör dersten atar, iddaa kuponun yatar, yazdığın kız yüz vermez... Hayatında böyle şeyler yaşayan birinin küfür etmesinin normal olduğunu düşünüyorum. Tabii lisede erkeklerin yoğunlukta olduğu bir sınıfta bulunmamın bunda etkisi büyük. Ama küfür etmek güzel bir şey bence. Dalglish bile N'Gog gol kaçırdığında “For God's f..king sake” diyorsa ben küfür etmişim çok mu?

Gelen sorular arasında “hayatta memnun olduğu bir şey var mı ?” “ Onu mutlu eden bir şey var mı?” gibi sorular vardı. Neden seninle ilgili böyle bir algı oluştu ? rahatsızlık duyuyor musun bundan?

Hayatta memnun olduğum şeylerin sayısı İstanbul'da olduğum her saniyede azalıyor. İstanbul'dan nefret ediyorum ama geleceğim için burada kalmak zorundayım. Hayatta memnum olduğum şeylerin tamamı Eskişehir'e ait. Çocukluk arkadaşlarım, Karakedi Bozacısı, Pino... İstanbul'da mutlu olduğum iki yer var. Biri FourFourTwo'nun ofisi diğeri de odam. Bu durumdan rahatsızlık duymuyorum açıkçası. Duygularımı ifade etmek zorundayım. Hatta insanların duygularını ifade edemediklerini gördükçe canım sıkılıyor.

Konuyu senden futbola çekersek. Herkesin Avrupa liglerinde sempati duyduğu belli başlı takımlar varken senin İspanya tercihin biraz enteresan. Nedir Real Sociedad’ın hikayesi ?

Rahmetli babaannem koyu bir Beşiktaş taraftarıydı. Nihat'ın Real Sociedad'a transferi sonrasında TRT'den yayınlanan La Liga maçlarını takip etmeye başlamıştık. Onunla üst üste iki üç maç izleyince ben de Sociedad'a alıştım. Karpin'e, De Pedro'ya, Xabi Alonso'ya alışmamak mümkün mü zaten? Futbolu seven herkes o takımı da severdi. Real Madrid'e olan nefretim de elimizden (ç)aldıkları şampiyonluk sonrasında ortaya çıktı.

Bir de tabi Fenerbahçe var. Özelikle Özer hakkında enteresan fikirlerin var.Özer’den önce, senin için Fenerbahçe ne ifade ediyor. Fenerbahçeli olma hikayen nedir?

Fenerbahçeli olma hikayemin ilginç bir tarafı yok. Babam Fenerbahçeliydi ben de bu yüzden Fenerbahçeli oldum. Ama çocukken Fenerbahçeli olmak çok garipti. Hafta içinde Galatasaray bir Avrupa kupası maçı oynardı ve okulda herkes o maçı konuşurdu. Benimse söyleyecek hiçbir sözüm yoktu çünkü sınıftaki tek Fenerbahçeli bendim! Sonra 2003-04 sezonunda takım yeniden yapılanmaya gitti ve başarılı olma sinyalleri verdi. O sezondan sonra sınıftaki çoğu arkadaşımın Fenerbahçeli olduğunu gördüm. Ben Kemalettin'le, Faruk'la, Erol Bulut'la Fenerbahçeli oldum. Yaşım itibariyle de ilk hatırladığım şampiyonluk 2000-01'de Mustafa Denizli ile kazanılan şampiyonluk.

Gelelim Özer’e. Türk futbolunun ümit beslediği bir isimken yakın zamanda unutulup gideceği benzeyen bir “overrated” mı Özer ?

Özer'den hiçbir şey olmayacağı en başından belliydi. Tekniğine rağmen fiziği ve mental yönü zayıf bir oyuncuydu. Üst üste sakatlıklar yaşayınca tekniği de kayboldu. Dolayısıyla sıradan bir oyuncu haline dönüştü. Özer, benim gözümde overrated filan değil. Ondan beklenilen bir şey yoktu. Bana göre Kazım kadar üzerinde durulacak bir yeteneğe de sahip değil. Zico bile adam edemezdi Özer'i!

Overrated kelimesinin dilimize girmesini sağlayan da FM’dir . Sen de azılı bir FM oyuncusu olduğuna göre. Efsanevi FM takımın ve kadron ?

Efsanevi FM takımım FM 2006'da kurduğum Hollanda Milli Takımı'dır. Standart Hollanda Milli Takımı'nın forvet hattını değiştirerek ortalığı dağıtmıştım. Van Hooijdonk-Huntelaar ikilisi Dünya Kupası'nda 15-20 gol atmıştı. Ha bir de FM 2007'de Gençlerbirliği'ne kurduğum Falcao'lu kadroyla lig şampiyonu ve UEFA Kupası yarı finalisti olmuştum. Ersun Yanal kadar sevinmiştim. Aslında FM'deki her takımımı içselleştiriyorum. FM kariyerlerim üzerine kendimle yaptığım röportajları sıkıldıkça açıp okuyorum.

Bir bilgisayar oyunundaki imkanlar elinde olsaydı peki, Fenerbahçe’nin de başındasın. Nasıl bir takım kurar ve nasıl bir kurguyla çıkartırdın sahaya takımını?

Andre Santos'un yerine yerli bir sol bek almaya bakardım. Orta sahaya da Selçuk İnan ile Ceyhun Gülselam'ı monte eder Alex'i emekliye ayırır, kulübeye yanıma oturturdum. Stoch-Niang-Dia da ileri üçlüde yardırırdı. Barcelona gibi oynamaya çalışırdım herhalde. Busquets-Ceyhun, Xavi/Iniesta-Emre/Selçuk, Villa/Messi/Pedro-Stoch/Niang/Dia. Güzel oldu be :)

Bize unutamadığın bir maçı anlatabilir misin ?

Fenerbahçe'nin Sevilla'yı elediği maçı unutmam mümkün değil. Maç 2-0 olduğunda Gökhan Gönül sarı kart görmüştü ve “Misses next match” yazısı altta çıkmıştı. O an bir next match'in olacağına çok inanmıştım. Deivid de inanmış olacak ki golleri attı takımı çeyrek finale taşıdı. Ertesi gün Türkiye'ye dönüşlerinde evimize 100 metre uzaklıktaki havaalanına gitmiştim. Hatta babama ısrar ederek arrival holüne(pasaport kontrolünün hemen çıkışı) kadar girmiştim. Kontrolden çıkıp Uğur Boral'ın boynuna sarılmam ise olayın zirvesi olmuştu.

İngiliz futbolu denince aklına Murat Kosova’nın “işte premier lig buuuu” ifadesi mi geliyor yoksa Kenny Dalglish (bu sefer doğru yazdım, bak) Bill Shankly, Gerrard gibi efsanevi figürler mi geliyor. Arap sermayesinin ele geçirdiği bir premier lig canını acıtıyor mu?

İngiliz futbolu her şeyiyle bir pazarlama başarısıdır bana göre. 10 dakika PL Tv izleyince veya FourFourTwo'nun orijinalini biraz karıştırınca bunu çok net anlayabiliyorsunuz. Adamlar korkmadan Championship kapağı yapabiliyorlar. Türkiye'de Bank Asya'yı kapak yapsan kaç tane dergi satabilirsin ki? Taraftarlar ve basın Premier Lig mitinin oluşmasında büyük pay sahibi bence. Tabii pek çok oyuncu da var. Niall Quinn, Matt Le Tissier, Alan Shearer (keşke kızıyla evlenebilsem), Ryan Giggs, Mark Viduka... Shankly ile Dalglish'e yetişemedim maalesef. Ama Gerrard'ın nasıl büyük bir efsane olduğunu anlatmaya sayfalar yetmez. Keza Hyypia, Carragher ve Dudek'i de.

Arap sermayesinin girmesi ise onların tercihi. Manchester City taraftarları fellah kıyafeti giyip maça gitmek yerine protesto yapabilirdi. Ama transferler onlara tatlı hayaller kurduruyor. Arap yatırımcıların da bu paranın dönüşünü almayınca Premier Lig'den gideceklerine eminim.

Ali Ece ile çalışmış birisi olarak, onun kadar romantik misin yoksa sen de Mourinhogillerden misin? “Endüstriyel futbol” kalıbının artık bol bol kullanıldığı günümüzde romantik kalınabileceğine inanıyor musun?

Ben ne Ali Abi kadar romantığim ne de Mourinho'cular kadar futbola ihanet edebilirim. Bana göre endüstriyel futbol taraftara zarar vermediği sürece varolabilir. Örneğin John W. Henry'nin Liverpool'da yeni bir sistem kurmaya çalışması bunun en büyük örneği. Keza Al-Thani'nin Malaga'sı da. Futbolda romantik anlar vardır ama bunları sürekli ön plana çıkarmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Coşmaya gerek yok yani. Emekli cümlesi gibi olacak ama aşırıya kaçılmadığı sürece ne romantizmin ne de endüstriyelleşmenin bir zararı yok.

Romantizm demişken. Romantik bir adam mısın ? Sevgilinle buluşmaya giderken çiçek almak, sandalyesini çekmek, ona minik süprizler yapmak gibi huyların var mı ?

Romantiğimdir. Çiçek almaktan erinmem ama sandalyesini çekmek gibi bir saçmalığa teşebbüs bile etmem. Orta Çağ'da mı yaşıyoruz arkadaş? Sandalye çekmek ona kaç kalori harcatır? Minik sürprizler yapmak iyidir. Gerçi yaş 19 ne sürprizi yapabilirsin ki? En fazla okuldan kaçarsın!

Cüssene bakınca hiç öyle bir imaj çizmesen de; şiir okur musun? Edebiyatlar ilişkin nedir? Neler, kimler, ne tarz okursun ?

Şiir okumak iyidir. Serbest şiirin daha güzel olduğunu düşünüyorum. Nazım Hikmet ve Orhan Veli'nin kitaplarını beşer defa okumuşumdur herhalde. Edebiyat benim hayatımın her döneminde vardı. Yerde gazete parçası bulsam alır okurum. Aç kalıp, kitap/dergi aldığım çok olmuştur. Lise hayatım boyunca Rus edebiyatı başta olmak üzere bütün klasikleri yaladım yuttum. Babam sayesinde bir sürü sol yayın okudum. Amcamdan da mizah dergisi alışkanlığı miras kaldı. Tarz ayırmam ama şu sıralarda yeni nesil Türk edebiyatını okumaya özen gösteriyorum.

Kendini “işletme okuyup mühendis kafası yaşayan adam” olarak tanımlıyorsun. Nedir mühendis kafası ?

Mühendis kafası kız arkadaşının ve kız arkadaş edinme potansiyelinin olmamasıdır!

Benim müzikle aram Müslüm Gürses- Whitesnake arası bir yerlerde. Sen neresinde duruyorsun müzik dünyasının, kimleri dinlersin ?Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim tipinde birisi olmadığın malumumuz…

Indie Rock'a gönül vermiş biriyim. Tek albümlük, sözleri internette bile olmayan grupları dinlemenin de güzel olduğunu biliyorum. Madchester'ın lokomotifi Stone Roses'tan ve progresif rock'ın kıymeti bilinmeyen grubu Camel'dan vazgeçemem. Pink Floyd da güzel ama anlamam ve içselleştirmem için birkaç yıl daha geçmesi gerekiyor sanırım. Placebo dinlerdim lisedeyken. Hâlâ da kırmızı Tuborg açmalık zamanlarda dinlerim. Anlamasam da Noir Desir'i severim. Türkçe rock ile pek aram yok. Türkçe müzik dinlemek istediğimde türkülerden başka bir şey dinlemem. Neşet Ertaş ve Erkan Oğur gibisi var mı?

Tekrar konuyu spor iletişime getirelim. Grup içerisinde herkese bir mevkii vermen gerekirse (herkese olmasa da) Kim kale, kim defans , kim oyun dışında kalır, kim top benim oynatmam beni de almazsını der ?

Benden bir halt olmaz. Ben kaleye geçerim. Savunmayı Kerem-Oğuzcan tandemiyle kurarım. Önlerine görev adamı Çetin Cem'i koyarım. Ya aslında bu soru saçma gibi geldi bana :) Hem halı saha maçına da gelmedim.

Bundan sonrası için beklentin nedir hayattan. Kendini nerede görüyorsun bir 10 sene sonra ?

Hayattan kısa vadedeki hedefim 2011 Temmuz'da sorunsuz bir Interrail seyahati geçirmek. Orta vadedeki beklentim okulu bitirmek ve FourFourTwo'da editör olarak çalışmak. Uzun vadede ise FourFourTwo'nun İngiliz edisyonunda çalışmak istiyorum. 10 yıl sonra İngiltere'ye gitmeye hazırlanıyor olurum her şey yolunda giderse.

Gelecekten bahsetmişken, bir de senin Kadıköy’de sanırım bar açma projen varmış ?

Abi İstanbul'dan nefret ediyorum diyorum Kadıköy'de bar açacaksın diyorlar :) Kerem Şahin'in hakkımdaki asılsız iddiasıdır. Yok böyle bir çılgın projem.

Bir soru da tanıdığın bir isimden geliyor (oğuz) ne zaman bu taraflarda görecekmiş seni ? Eskişehirlisin, öğrenci kenti Eskişehir senin için başka şeyler ifade ediyor olmalı ?

Eskişehir'e ayda bir gitmeye çalışırım. Ben oraya aitim çünkü. İlk kez orada maça gittim, ilk yalanımı orada söyledim, ilk kez orada aşık oldum. Eskişehir'in benim için anlamı ona duyduğum özlemle beni beslemesidir.

Futbol ve siyaset konusunda görüşlerin neler ? (Adana Demirspor’lu birinden bu sorunun gelmesine şaşırma)

Futbolla siyasetin yolları ayrılmalı bana göre. Ben taraftarım ve sahada olanla ilgileniyorum. Futbolcuların siyasetle ilgili olmaları güzel bir şey ama işi abartmanın anlamı yok. Fazla romantizm diş ağrıtır.

Yine klasiklerimizden birisiyle bitirelim. Aşağıdaki kelimelere sen de tek kelimeler karşılık yazarsan;

Van Hooijdonk : Dev!

Kemal Sunal: Usta.

Trabzonspor: Bir Gençlerbirliği değil.

Harun Reyiz: Abim.

İnci Sözlük: S.ker afedersin. (Bizimkiler'deki Abbas'ın tonlamasıyla)

Püsküüt: Hayatın anlamı.

26 Nisan 2011 Salı

Püsküüt Sevenin Halinden Püsküüt Seven Anlar

Röportaj yapıyoruz. Rafet Baran Eryılmaz ile. 4-4-2 yazarı, Anti-Özerista, Goal.com editörlüğü geçmişi, Jr. Harun, daha neler neler. Çok acayip olacak. Siz de soru soracaksınız. Sorun hatta.

Şşşş Bir Bakın Lan


Blog yasağı kalktı. Aslında bize yasak sökmez ama sivrilmek istemedik. Yeni şeyler yazacağız. Belki gene röportaj olur. Ama artık açığız yani. Yanlış anlaşılma olmasın. Girebilirsiniz. Bu Türkçe çok acayip bir dil. Görüşürüz.

25 Şubat 2011 Cuma

Rena Bilgin Röportajı


Bir röportaj anketi açtık ve çeşitli şaibe söylemleri altında sen seçildin. O konuya sonra geleceğiz. Öncelikle klasiğimizi bozmayalım ve soralım; Kimsin sen?

O zaman ben direkt sorunu cevaplayarak başlıyorum, çünkü o mevzuya girecek olursak kolay kolay çıkamayacağız.

Yaşı sorulduğunda 22 mi 23 mü demesi gerektiğine henüz karar verememiş, konu hakkında daha net olabilmek için Temmuz’u iple çeken bir bireyim öncelikle. Koyu bir Galatasaray, yine aynı oranda koyu bir Barça taraftarıyım. Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olmaya çalışıyor, bir yandan da iki farklı üniversitenin “Marka İletişimi” ve “Spor İletişimi” (ki buna oldukça aşinasınız, evet, bizim bölümden bahsediyorum) bölümlerini en başarılı şekilde tamamlamayı hedefliyorum. Çoğu insan; “Askerden mi kaçıyorsun” diye soruyor (ve sanırım burada “ehi” diye gülmemiz gerekmekte, o tepkiyi bekliyorlar hep), fakat benim tek amacım, spor medyasında güzel bir iş sahibi olabilmek. Tüm çabam da bundan.

Şöyle bir geçmişine baktığımızda bazı sunuculuk denemelerin gözümüze çarpıyor. Spor iletişimi seçme amacında kamera önünde olmak mı? Bize nasıl burada olduğundan bahseder misin?

Denedim, kabul. Çok çok keyifli bir iş olduğunu da düşünüyorum ve sunuculuğu başarılı bir şekilde yürüten isimlere büyük saygı duyduğumu da hazır yeri gelmişken belirtmek isterim. Ancak, sanılanın aksine, kamera önünde olmak istediğim şey değil kesinlikle. Kendime en uygun gördüğüm alan: program editörlüğü.

Nasıl burada olduğuma gelecek olursak, bir gün Eurosport’ta yayın akışı yazıyordum, saat baya geç olmuştu. Neredeyse ofisten çıkmak üzereydim ki Sencer “Hafta sonu Spor İletişimi’nin sınavı var, sen de gelsene, bak ben gidiyorum” dedi. Ben de önce nasıl olur bilemedim, bir heyecan, bir telaş havası... Fakat sonra, formumu doldurmama yardımcı oldu. Ücretimi ne şekilde yatıracağım konusunda beni bilgilendirdi, derken kendimi sınav salonunda buldum zaten. Arasını inan ben de hatırlamıyorum. Sadece Bağış Abi’ye, sınava nasıl hazırlanabilirim diye sorduğumu, onun da bana “Zaten 24 saat falan var, ama illa çalışacağım diyorsan Ntv Yayınları’nın Spor Kitabı’na bir göz atabilirsin” dediğini anımsıyorum. Bir de küçük bir itiraf: sonuçların açıklandığı gün ismimi ilk 50’de görünce evde hopladım, zıpladım baya. Baya mutlu olmuştum, net.

Ne zaman Rena Bilgin denilse akıllara ya elde telefonu ile twit atmakla meşgul bir kız ya da okulu hakkında hayıflanan bir öğrenci geliyor.Twitter’in günlük hayattaki yeri senin için nedir ?

Twitter’ın günlük hayatımdaki yeri büyük. “Ne yazık ki” demeli miyim bilemiyorum, çünkü ben keyif alıyorum. Akıllara öyle gelmem hoş değil tabii ki. Fakat seviyorum mereti. Yazmayı seviyorum özetle aslında. 140 karakterle sınırlanmışım, ya da sınırlanmamışım, fark etmiyor. Aklıma gelen şeyleri hemen paylaşmak hoşuma gidiyor. Dilerim takipçiler de memnunlardır durumdan. J

Okul konusuna ise pek girmek istemiyorum. 2004 girişliyim, hala çıkamadım. Gerçi arada tamamen kontrolüm dışında yaşanmış kayıplar var. Dolayısıyla, başarısızlık olarak görmüyorum durumu. Sadece artık bitsin, aradan çıksın, ben de iş kadını olayım istiyorum. J

Galatasaraylı oluş hikayeni anlatır mısın bize?

Net olarak hatırlayamadığım, fakat annemle babamın bana anlattığı iki hikaye var öncelikle. Onlarla başlayayım: İlki şöyle; babam ben doğduğum senelerde oldukça fanatik bir futbolsevermiş. Galatasaray’a tapar, ben daha oturmayı bilmezken, sarı-kırmızı kıyafetlere, atkılara, berelere sarıp sarmalar, ekranın karşısına oturturmuş beni. İşlemiş demek ki kanıma diye düşünüyorum. İkincisi ise şöyle; henüz 3-4 aylık olduğum dönemde, Tanju Çolak bizim apartmanda, üst katımızda Hülya Avşar ile basılmış. İkilinin bizim apartmana girdiğini gören basın mensupları, hangi dairede olduklarını kestiremediklerinden kendilerini basmak için daire daire tüm zilleri çalıyorlarmış. Bizim zili çaldıklarında annem kucağında benimle kapıyı açmış ve kameranın flaşı gözümde patlamış: “Tanju Bey?!”

Sonrası ise tamamen bana ait. Çünkü babam sonraki yıllarda, fanatik olmak bir yana, futboldan nefret eden, salonda bana maç izletmeyen, beni Şampiyonlar Ligi finallerini bile odamda, minicik televizyonda izlemeye mahkum eden değişik bir adam oldu. Ben de tek başıma büyüttüm Galatasaray ve futbol sevdasını içimde. Ama yakılan o ilk ateş yeterli olmuş diyebilirim.

Kızların (kadınların) futbolla ilgilenmesi genele baktığımız zaman pek hoş karşılaşılan bir durum değil. Ancak senin bu konuyla ilgin bir hayli fazla. Gerçi genellikle işin magazin boyutunda olduğun yönünde eleştiriler de mevcut. Peki sen kendini işin ne kadar içinde ve neresinde düşünüyorsun?

Neden hoş karşılanmadığını anlamıyorum. Fakat, ne yazık ki somut örneklerle de gördüm bunu. Sami Yen’de iki kere polisten dayak yedim ve hala o iki vakanın da “içkisini içip stada maç izlemeye gelen kadın” modelinin ülkemizde hoş karşılanmayışından olduğunu savunuyorum. Geçen gün de, aynı şekilde, bir polis TT Arena’da, kendisine sadece “buradan geçebilir miyim” diye sorduğum için üzerime yürüdü mesela amaçsızca. Onlar beni anlamayabilirler, sizler işin magazin boyutunda olduğumu düşünebilirsiniz. Ama pek çoğunuz beni henüz bir derbi gününde veya önemli bir Avrupa maçı öncesinde veya sonrasında görmediniz. Benimle oturup La Liga maçları seyretmediniz. Doğrudur, birkaç adamla aynı ortamda çılgınca futbol konuşamayabilirim (ki genellikle aksi oluyor, ama mütevazı olmak iyidir J), ama sevgi değil, aşk değil, bambaşka bir şey bu...

Ali Sami Yen yıkılırken neler hissettin, seni yıkacak dozerin… ruh halinde olduğunu tahmin ediyoruz?

Uzun bir süre o besteyle kavrulduğumuz doğrudur. Bir ara, tam uyumak üzereyken, gözümü sabahları açtığımda, günün alakasız bir anında söylemeye başlıyordum besteyi. Fakat “Seni yıkacak dozerin” ruh halinden ziyade “Ali Sami Yen Stadı, hayatımın tam ortası, nice şampiyonlukların, zaferlerin mekanı. Her köşende bir anım var, hüzünlerle mutluluklar, gözümde yaş kalbimde sızı, zaman ayrılık zamanı” ruh halindeydim. Bu yeterli olur sanırım.

Bize gelen sorular arasında en enteresanı şuydu herhalde; Rena, neden pembe ?

Çok güzel soru, teşekkür ediyorum. Annem hep “seni erkek doğurmalıymışım” der. Çok çabuk sinirlenirim, günü gelir saçma sapan bir kavganın ortasında bulurum kendimi, vururum, kırarım. Futbol aşkımdan zaten bahsettik. Topuklu ayakkabı giymekten pek haz etmem, olabildiğince kaçarım. Elbisem, herhalde anca 3-5 tane vardır. Alışveriş yapmaya pek bayılmam, yorulurum. Zilyonlarca Barbie bebeğim olmadı, trenlerim vardı. Ama en sevdiğin renk denince: pembe. Gri de var tabii ki. Fakat aldığım her şeyde, eğer seçenekler dahilindeyse pembe olanı seçiyorum. “Neden” sorusuna inanın ben de bir yanıt bulamıyorum.

Bir de tabi ki röportaj anketine karıştırdığın iddia edilen yolsuzluk var. En yakın rakibine –ki kendisi Bağış Erten olur- attığın büyük fark ve listede Barış Gerçeker gibi hangi takımı tuttuğuna henüz kanaat getirilmemiş bir isimle, kendisi ünlü olmasa da ismi sayesinde ünlü Hazal Kaya varken sen birinci oldun. İddialar karşısında kendini uzun uzun savunman için bundan iyi bir fırsat bulamayacağını sende açıkladın daha önce. Evet söz sende?

Özellikle Kubilay Bey’e gelsin o zaman bu yanıt, zira kendisi bir türlü kabul edemedi halk tarafından ne kadar sevildiğimi. J Efendim, ben huzurlarınızda, işin iç yüzünü anlatıp, akıllardaki soru işaretlerini ortadan kaldırmak istiyorum sadece. Şöyle ki, zaten sistem aynı bilgisayardan 2 oy vermemizi mümkün kılmıyordu, dolayısıyla ortada şike olmadığı aşikar. Tek yaptığım, arkadaşlarımı ve halkı durum hakkında bilgilendirmekti. Sağolsunlar, sevmişler, saymışlar, duyurumu kale almışlar, oylarını esirgememişler. Fakat hakkımda çıkarılan “bedava kömür dağıttı” vb. açıklamalar kesinlikle asılsızdır. Oy verenlere sorunuz.

Şunu da belirtmek isterim ki, Bağış Abi’nin aynı duyuruyu yapmamış olmasının ekmeğini yiyorum bugün, şu anda. Çünkü hepimiz çok iyi biliyoruz ki, tek bir paylaşımıyla, ezilir, geçilirdim. Bir toz zerreciği gibi kalırdı oylamadaki yüzdem. J

Tekrar dönecek olursak futbola, bir Galatasaraylı olarak ne kadar mutlusun takımdan? Daha doğrusu mutlu musun?

Galatasaraylı olduğum için mutluyum. Bir gün bile pişman olmadım. Aksine her gün bir kez daha şükrediyorum Galatasaraylı olduğum için. Çocukken çikolataya, jelibona, aklım başıma geldiğinden bu yana da hiçbir şeye kanmadım başka bir takımın taraftarı olmam konusundaki baskılara. Takımın durumu ne yazık ki hiç iç açıcı değil son zamanlarda. Fakat Galatasaraylı olmadım, doğdum. Böyle de öleceğim. Onun için: “Başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter” diyerek son noktayı koymak istiyorum.

Sarı kırmızı forma ile görmek istediğin futbolcular var mı?

Sanırım, en çok David Villa’yı görmek isterim. Daha doğrusu o günleri görmeyi çok isterim. J

Kesin ve net soruyorum; Hagi gitsin mi?

Hagi yardımcı teknik direktör olsun. Teknik direktörlüğe başka bir isim getirilsin.

Neden?

Çünkü bu soru direkt bana soruldu, ve takıma duyduğum sevgi dolayısıyla, bazen ne yazık ki pek objektif bakamıyorum olaylara. Ama 2000’de, henüz daha minicikken, belki de aşka dair ilk en içten göz yaşlarımı onun sayesinde döktüm. Bu sebeple, Hagi’nin ömrü yettikçe bu takımın bir parçası olarak kalmasını istiyorum. Hak ediyor bunu. Futbolun, klübe bağlılığın, birkaç başarıya karşı duyulan aşk olması hoşuma gitmiyor. Vefa ve gerçek sevgi de lazım.

Tenisten de bahsetmek gerekli sanırım. Nadal’cı olduğun herkes tarafından biliniyor. Federer senin için ne ifade ediyor diye ters köşe bir soru soralım?

Ters köşe bir soru olarak görmüyorum bunu. Federer, aklı başında her tenissever tarafından başarısı takdir edilen bir oyuncu. Ben de (burada ukala olacağım biraz, fakat) kendimi “aklı başında bir tenissever” olarak görüyorum. J Evet, aleni bir şekilde söylüyorum zaten. “Vamos Rafa” diye bağırırım ben, delirir, çıldırırım. Ama Fedex’e de sonsuz bir saygı duyarım. Her ne kadar fanatik bir Rafael Nadal taraftarı olsam da, rahmetli babacığımın en sevdiği tenisçi olarak Roger Federer’in yeri de ayrıdır bende.

Nadal-Federer, Real Madrid-Barcelona. İki büyük İspanya çekişmesinde ikisinde de bir tarafsın. Barcelona’ya ne zamandır sempati duyuyorsun?

Nadal-Federer’e İspanya çekişmesi diyemeyiz bence. Nadal, İspanya adına kortlarda zaten zaten. İsviçre’ye karşı oynamış oluyor. Ki İsviçre’yi destekliyor olmak için de bir sebep göremiyorum. Hele ki fanatik bir İspanya taraftarı ve aşığı olarak. Bir sır vereceğim, ama futbolda favori milli takımım da İspanya’dır. Çok eleştiriliyorum genellikle bu konuda, ama ilktir, Türkiye’den öncedir İspanya futbolda benim için.

Barcelona’yı özellikle lise yıllarımdan bu yana destekliyorum sıkı bir şekilde. Fakat lise yıllarından önce de, Avrupa’dan bir takım seç dendiğinde her zaman Barcelona demişimdir. Eminim. PES veya FIFA oynadığımda, her zaman Barcelona’yla oynarım mesela kendimi bildim bileli. Milli bir turnuva yapılıyorsa da İspanya’yla.

Philip Cocu, Kluivert, Sergi, Luis Enrique, Geovanni, Overmars, Petit gibi isimlerin formasını giydiği Barcelona senin için bir şey ifade ediyor mu?

Barcelona taraftarlığımın bu boyutlara geldiği dönemin adamlarını listelemişsin ama bana. Bu adamlar, Barcelona aşığı olmamı sağlamış, futbola olan aşkımı derinleştirmiş adamlar işte. Ve çoğu Barça’da 2004’e, yani benim üniversiteye girdiğim seneye kadar top koşturmuş isimler. O kadar çok şey ifade ediyor ki yani bu isimler bana. İsimlerini bir arada görünce kalbim bir farklı atıyor, öyle diyeyim.

Hiç düşünmeden; Barcelona kaç yılında kuruldu ve kurucu kimdi ?

1899’da kurulduğunu söyleyebilirim. Rahatlıkla. Fakat hile yapmak istemediğim için, kurucusunun ismini hatırlamadığımı itiraf edeceğim. Ancak, ismini hatırlamadığım o kişinin liderliğinde, İngiliz, İsviçreli ve İspanyol futbolculardan oluşan bir grup tarafından kurulduğunu anımsıyorum hafızam beni yanıltmıyorsa.

Neden renkleri Mavi-Bordo?

Sanırım, klübün kuruluşunda bulunan İsviçreli futbolcular ve o vasıta ile Basel ile bir alakası var. Emin değilim, ancak bir keresinde böyle bir şeyler konuşulduğunu hatırlıyorum. Hatta, ben her Federer maçında, kenardaki Basel formalı Fedex taraftarlarını gördüğümde takılırım, aklıma Barça gelir, boğulur giderim düşüncelerde. J

Tekrar tenise dönelim ve işi magazinleştirelim. Xisca Perello hakkında neler düşündüğünde okuyucularımız tarafından merak edilen bir konu?

Pek tabii ki kendisine bayılmıyorum. Ancak, iyi ki var, ki sayesinde Nadal o kadar mutlu. En azından öyle görünüyor basına yansıyan her karede. Rafa’yı mutlu eden bir şeyin karşısında durmam asla. Fakat tabii ki, turnuvalarda kameralar her kendisine döndüğünde, Nadal’ın annesiyle tatlı sohbetini görüp “Ah canım, şimdi senin yerinde olmak vardı” diye geçiriyorumdur muhakkak aklımdan, yalan olmasın. J

Aynı şeyleri Sheree Murphy içinde hissediyor musun?

Bu daha zor bir soru aslında. Kewell gözüme Nadal kadar mutlu görünmüyor, bir de adam yanı başımızda hani, sorun o. Yoksa, bana ne?! :p Şaka bir yana, doğru noktalardan yakalamışsın şu son iki soruda, Harry Kewell’dan daha büyük bir aşkım yok futbolda. Kabul ediyorum. İnkar etmeyeceğim. Hatta Nadal’dan bile önde gelir bende, itiraflara bir yenisini ekleyelim.. J

Peki Demet Akalın desek?

O kimleydi yahu? Bizim Ufuk Ceylan’la mı? Twitter’da öyle bir muhabbet döndüğünü anımsıyorum. Fakat sen beni Dicle’yle karıştırmışsın. Ufuk Ceylan dedin mi, ben değilim doğru adres. Hatta ben, aksine çok kötü şeyler söyleyebilirim onun hakkında. Ama keyifli keyifli sohbet ediyoruz şurada, tadımız kaçmasın. J

Shakira?

Twitter’dan bu konudaki görüşümü çok açık ve net şekilde belirtmiştim aslında. Pique’yi severim, evet. Fakat ilişkisi beni ilgilendirmez, ne de olsa bir Kewell değil. J Şaka bir yana, o ilişkide Shakira’nın Pique’den yaşça baya büyük olması benim dikkatimi çeken. Gerçi, günümüz modası oldu bu durum resmen (bu nokrada Sheree’nin de, Harry’den birkaç yaş büyük olduğuna dikkat çekmek isterim hatta). Onun için mutluluklar dileyeyim ben sadece. Hem fena mı oldu, Shakira geldi Ibrahimoviç unutuldu. J

Neden yurtdışına çıktın?

Hangi çıkışımdan bahsettiğimizi tam olarak kestirememiş olmakla beraber, 3 sene Makedonya’da yaşamış olmamdan bahsediyor olabileceğimizi varsaydım bir an. O dönemde (1998) ailem çok yoğun bir şekilde çalışmaktan (reklam ajansları vardı) yorulmuşlardı ve sakin bir yerlere kaçıp, birkaç sene sadece benimle ilgilenmek ve kafa dinlemek istediklerini söylediler ve gittik, yaşadık, döndük. J

Eğer son Finlandiya ziyaretimden bahsediyorsak da; annemin üyesi olduğu uluslararası bir eğitimciler birliğinin senelik toplantısı içindi. Hatta bu sene, aynı senelik toplantıyı annem ve benim liderliğimde İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Hepinizi bekleriz. J

Hangi ülkelerde bulundun peki?

Makedonya, Finlandiya, Bulgaristan, Arnavutluk, Romanya ve Yunanistan’da.

Alman Dili ve Edebiyatı okuyorsun sanırım. Neden bu bölüm seçildi?

Makedonya’da Amerikan okulunda okudum. Türkiye’ye döndüğümüzde yarım sene içerisinde liseye başladım. Lisede ilk senem o bocalamayla geçti. Lise 1 sonunda da en iyi dersim İngilizce olduğu için, Yabancı Dil seçtim alan seçimleri esnasında. Lise bittiğinde YDS’ye girdim. Sonuçlar geldiğinde, yani tercih aşamasında annem ve babam “Zaten İngilizce biliyorsun, yeni bir dile yönel bizce” dediler. Kafama yattı. İzmir’de kalmak istiyordum o dönemde. Onun için sadece Alman Dili ve Edebiyatı ve Fransızca Öğretmenliği seçeneklerim vardı. Öğretmen olmak istemediğimden emin olduğum için, Alman Dili ve Edebiyatı’nda karar kıldım ben de. J

Şimdi de spor iletişimi? Hedef nedir?

Hedef, röportajın en başında da belirttiğim üzere program editörü olmak. Hayırlısıyla. J

Daha önce röportaj yaptığımız Dicle Bağcı gibi sen de Eurosport stajyerisin. Nasıl bir ortam bize anlatır mısın? Artıları ve eksileri neler?

O web sitesinde, ben kanaldaydım. Ortamlar biraz farklı sanırım. Gerçi çok istiyor olmama rağmen hala ziyaret edemedim web ofisini. Varsayımsal konuşuyorum yani. J Bu arada, evet, “kanaldaydım”. Yani uzun süredir devam edemiyorum ne yazık ki staja. Şu okul, derslere gitmeden bitmiyor da zaten. Onun için, kendime yaptığım son plan-programda seneye diplomayı almış olmayı ve ondan sonra, artık staj değil, kalıcı bir iş arayışına girmeyi hedef koydum kendime.

Orada kalıcı olmak gibi bir amacın var mı?

Belirttiğim gibi, şu anda orada değilim zaten. Fakat ileride bir gün Bağış Abi “Rena, koş sana şöyle bir iş ayarladım burada” derse, emin ol, koşa koşa giderim. Hayatımın en keyifli zamanlarından bazılarını geçirdim o ofiste. Özetle, amaç demeyelim ama her zaman o istek var. J

Bunda şansın olduğunu düşünüyor musun?

Zaman neler getirir hiç bilemiyorum ki. Ama şansım olabileceğine inanıyorum. Umalım hakkımda hayırlısı olsun. J

Spor iletişimine dönersek eğer, yine klasik sorularımızdandır sınıftaki ortamı nasıl buldun?

İlk başlarda kopuktuk birbirimizden. Fakat, siz ne kadar beni eleştirseniz de, Twitter resmen sınıfı bir araya topladı, ekip olduk. Dersler dışında da sık sık birbirimizden haber alır, bazı planlar, programlar yapmaya çalışır olduk. Ben çok keyif alıyorum hafta sonlarımı o ortamda geçirmekten. “İyi ki yapmışım” dediğim şeylerden birisi oldu burada olmak benim için şüphesiz. Bizden sonraki nesillere de tavsiye ederim, kaçmaz! J

İlerisi için tahminin olan isimler var mı peki? Medya’da veyahut spor iletişimi içerisinde yer alacak ve ileride “bu benim arkadaşım” deyip hava atacağını düşündüğün isimler?

Hava atmam yahu. Mutlu olurum sadece başarılı olduklarını gördüğüm için. Ki, hava atmak gibi olmasın, önceki dönemler alınmasınlar ama, gelmiş geçmiş en harika dönemiz resmen. :p Onun için, eminim çok başarılı isimler çıkacak aramızdan. Politik bir cevap gibi durdu, biliyorum, ama gerçekten değil. Bu arada, geçen dönemden “Ben bunu tanıyorum” diye hava attığım Atilla var, o sayılır mı? J

Senin için en güzel ders ya da dersler nelerdi?

Diğer dersler kötüydü diye demiyorum asla, fakat kendi adıma en faydalı bulduğum dersler Barış Kuyucu ve Uğur Yıldırım’ın dersleri oldu. Mehmet Demirkol ve Okay Karacan’ın dersleri de en eğlenceli, stand-up havasının eksik olmadığı derslerdi. Top 4 listem budur. J

Yine klasiklerimizden tek kelime cevapları;

Öncelikle belirteyim, asla tek kelimeye sığdıramam ben bunları. “Tek cümle”de anlaşalım, edebiyatçı torpili olsun o da bana.

Kuaför: Evim gibi oldu bu aralar.

Blackberry: Onsuz olmaz, denedim olmuyor.

Adana Demirspor: Atkı. (Tek kelime yeterli olacaktır mesajı almanda.)

Telefondan mail atmak: Mecbur kalmadıkça tercih etmediğim bir eylem.

Lahmacun: Bayılmam, varsa yerim.

Göztepe Kampüs: Haftada beş günüm, en az yirmi saatim.

Köpek: Tia’m.

Almanca: #ichhassedeutschesprache J

24 Şubat 2011 Perşembe

Büyük Röportaj; Sizin Sorularınızla !

Röportaj yapma teklifi için yanına gittiğimiz Rena Bilgin, özgür basına gider yaparken...

Hiçbir sebep olmadan ara verdiğimiz röportaj serimize elimizde olmayan nedenlerden dolayı tekrar başlıyoruz.Açtığımız anket sonucunda röportaj yapılacak ismi belirlemeyi düşündük.Ankette artık Allah'ın ne hikmeti ise Rena Bilgin ismi açık ara önde giderek yakın rakibi Bağış Erten (ki kendisini ünlü şapka markası Barbisio' nun reklam yüzü olarak da tanırsınız) ismi bile bu farka engel olamadı.Ne yapalım tebrikler.Allahtan röportaj yapma konusunda sıkıntısı olmayan bir isim, soru sorulmak üzere malzemesi çok.Kısa bir süre içerisinde tahmini 24-48 saat ya da en kötü 1-2 gün içerisinde burada olur.Olmazsa da telaşlanmayın ertesi güne sarkmıştır.

Bu sefer farklı bir yol belirliyoruz, röportajı sizin sorularınızla gerçekleştireceğiz.Sorularınızı bu postun altına yorum olarak atın, onay vermeden okuyup not edeceğiz ve kendisine soracağız.Eğer onay verirsek buradan görür ve cevaplarını hazırlar.İşte bu kadar zekiyiz biz ne sandınız.Tamam şimdi uzatmayın ve sorularınızı bekliyoruz.Ari ve Derci sevgili blog severler.

20 Şubat 2011 Pazar

Barack Obama'dan Mesaj Var


Evet, bugün blogu açmamla gördüğüm yorum karşısında elim ayağımın titremesi, ufak çaplı bir kriz geçirmem, sandalyemden düşüp,bomontimi ekrana püskürtmem bir oldu.Tanrı onu korusun Amerikan Başkanı sn. Barrack Obama Batuhan Karcı ile yaptığımız röportaj postuna bıraktığı yorum ile hem bizleri onurlandırmış hem de kırmızı hattan arama yapmayıp bu yolu seçerek ne kadar mütevazı ve siyahi bir insan olduğunu göstermiş oldu.Kendisinin bu görüşünü en yakın zamanda ilgili kişiye ileteceğimi ve umarım blogumuza özgürlük getirmeden bunun gerçekleşmesini sağlayacağımı garanti ederim.İn Serhat Uluren We Trust !

17 Şubat 2011 Perşembe

Batuhan Karcı Röportajı


Röportaja hemen kalıplaşmış sorumuz ile başlıyoruz “kimdir Batuhan Karcı ?”

Batuhan Karcı, 5 yaşında odasındaki koltuğa şut çekmeye başladığından beri spora ilgi duyan, aynı zamanda da bir şekilde Koç Üniversitesi’nde üniversite eğitimine başlayan bir zat-ı muhteremdir. Mümkün olsa günün 24 saatini futbol/basket oynayarak geçirmek ister, ancak bunun imkansız olduğunu bildiği için haftada 2 maç yapmakla beraber maçları izlemek ve konuşmakla yetinir. Rahattır, çoğu şeyi umursamaz. Küçüklüğünden beri Türkçe/İngilizce maç anlatan bu kişinin hayali spor spikeri olmaktır, ama olmazsa da canı sağolsundur.

Herkesin merak ettiği bu yaş konusuna gelelim.Özellikle Serkan’ın eskiye olan özlemi ve “bizim zamanımızda” havaları nedeniyle üzerine çok gelindiğini düşünüyor musun?

Yaş konusunda üzerime gelindiğini düşünmüyorum(Gelinse de sorun etmem zaten), zaten Serkan’ın yaşadığı/gördüğü çoğu şeyi ben de görmüşüm bir şekildeJ Çevremle çok erken yaşta ilgilenmeye başlayınca büyüklerimle olan arayı biraz kapattım gibime geliyor.

Dicle ile yaptığımız röportajda bildiğin gibi seni hedef göstermişti ve sende cevap hakkını bu röportaja saklamıştın şimdi neler söylemek istersin ona?

Dicle doğru bir noktaya parmak bastı aslında, ancak ikidir beni hedef göstermesine rağmen yaş konusunda kendisiyle uğraşılmaya devam edildiğini düşünürsek sanırsam Dicle’yle uğraşmayı seviyorlar J

Juventus taraftarı olduğun biliniyor.Şike olayları ve küme düşürülmesi sonrası takımından utandın mı ?

Utandım, zaten Calciopoli’nin cezasını da fazlasıyla çekiyoruz şu anda. Takımın şu anki durumunu şikeden dolayı gelen karmaya yorumlamıyorum tabii, tamamen yanlış yapılanma sonucu bu durumdayız.

Futboldan ziyade basketbolla daha çok ilgilisin. NBA’ de favorin kim?

Favori takım mı şampiyonluk favorisi mi anlayamadım, ancak şampiyonluk şansını sorduğuna göre favori takımımdır diye düşünüyorum. 8 senedir Utah Jazz’i destekliyorum, NBA şampiyonluğu için favorim ise sağlıklı bir Boston Celtics.

Şampiyonluk için bir şansları olduğunu düşünüyor musun?

Jazz’in ligde sonuncu olma şansı daha yüksek.

Futbol ve basketbol dışında Batuhan hangi sporlarla ilgilenir peki?

Çocukken futbolla beraber en sevdiğim spor buz hokeyiydi, ancak Türkiye’de oynayabilme imkanı bulamayınca 12-13 yaşlarında alakamı kestim. Onun dışında voleybol(Türkiye Ligi sadece, özellikle Fenerbahçe) ve tenisi düzenli olarak takip ederim, aynı zamanda televizyonda yayınlanan herhangi bir sporu izleyebilirim.

Hiç lisanslı sporculuk yaptın mı herhangi bir kulüpte?

9-14 yaşlarımda aşırı kiloluydum(İlkokulu 1,62 boy 90 kiloyla bitirdim). 2007 yazında her gün basket oynayarak 12 kilo verip 10 cm uzayınca vücut durumu olarak normale döndüm, ancak bir kulübe girmek için çok geçti.


Bir diğer klasik sorumuz da bu programla ilgili.Neden spor iletişimi ve programa katılma sürecin nasıldı ?

Programa girme sebebim spiker olma hayalimle ilgili bir adım atmaktı. Geçen sene bir arkadaşım bana bu programdan bahsetmişti, ancak ÖSS senem olduğu için katılamamıştım. Biraz araştırdıktan sonra 2 tane sertifika programı buldum. Biri Arel Üniversitesi’nde Star-Kanal D spor ekibinin önderliğindeki Spor Spikerliği ve Yayıncılığı Sertifika Programı’ydı, diğeri ise malumunuz. Aslında istediğim işi düşününce diğerine gitmem daha mantıklı duruyor, ancak ders veren isimleri hesaba katınca ilk olarak bu programa katılmam gerektiğini düşündüm.

Peki spor medyası mı hedefin yoksa profesyonel yöneticilik boşluğunu doldurmak amacıyla mı çıktın bu yola ?

Tek bir hedefim var, o da spor spikeri olmak. Ancak Fuat Akdağ’ın beni cepten arayıp “Batu’cuğum akşamki Cleveland maçını anlatsana” demeyeceğini bildiğim için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Profesyonel yöneticiliği hiç düşünmedim, ancak günün birinde fırsat çıkarsa hayır demem.

Sınıftaki ortamı nasıl buluyorsun.Beklediğin kafanda kurduğun gibi mi yoksa düşündüğünden daha farklı şeyler gördün mü?

Sınıftaki ortam güzel, insanlarla muhabbete pek fazla girmemiş olsam bile çevremde spor konuşulması hoş bir şey bana göre. Düşündüğümden tek farklı olan şey Berk Üstün aslındaJ Kendisi okuyorsa yanlış anlamasın, soru sormak ve anlatıcıdan daha fazla şey almaya çalışmak çok güzel, sadece derslerde bu kadar aktif olacak bir kişi beklemiyordum.

Şu ana kadar bir çok ders geçildi ve özellikle medya dünyasından tanıdığımız bir çok ismi yakından tanıma fırsatı edindik.İçlerinden hangisi seni olumlu yönde etkiledi , gerçekten bu işi yapma aşamasında itici bir güç oldu ?

Bir tek Barış Kuyucu mesleğe olumlu bir bakış açısı sağladı, ancak kimse bir itici güç olmadı.

Peki tam tersini sorarsak, “nereden düştük buraya?” dediğin bir isim oldu mu? Yani anlattıkları ile ve tecrübeleri ile bu sektörün pekte görüldüğü gibi olmadığını , acaba hiç başlamayıp uğraşmasam mı dedirten isimler ?

Ben programa kayıt olmadan önce NTVSpor’a gidip Murat Kosova-Kaan Kural-İsmail Şenol üçlüsüyle görüşebilme şansını elde etmiştim spikerlik konusunda. İsmail Şenol pozitifti, ancak Kosova-Kural ikilisi işin her türlü olumsuz yönlerini söylediler sağolsunlar. Şansımın az olduğunu programa başlamadan biliyordum, şimdi ise loto tutturma olasılığına kadar düştüğünü düşünüyorum.


Azılı bir FM ve CM oyuncusu olduğun belli. Serinin hangi oyunu favorindir ?

En çok eğlendiğim oyun CM 03/04’tür, ancak serinin en başarılı oyunu bana göre FM 2008’dir, arkadaşla online olarak 2 yıldır sürdürdüğümüz 10+ sezonluk oyunun da bu fikri sağlamamda etkisi olabilir.


Genelde belli bir takımla mı başlarsın yoksa her kariyerinde farklı takımlarla mı denersin şansını ?

Genelde ligi 3-6. sıra arası bitirmesi beklenen bir takımı alıp bir fark yaratmaya çalışırım. Oyunu ilk oynamam(Real Madrid) ve az önce bahsettiğim 10+ sezonluk kariyer(Barcelona/Man Utd/Juventus/Chelsea) hariç hiçbir zaman bir dünya devini almadım.

Bu zamana kadar ki peki en başarılı FM / CM kariyerin nasıldı ?

FM 2008’de Beşiktaş’la 8 senede 8 lig 8 kupa 4-5 tane de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazandığım kariyer kesinlikle en başarılı kariyerimdi. Başardıklarıma en çok şaşırdığım kariyerim ise CM 03/04’te Rangers’la Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunun yanı sıra Hırvatistan Milli Takımı’yla 2006 Dünya Kupası’nı aldığım kariyer.

Oyun içinde kendin bulup çıkardığın daha önce duyulmamış bir genç isim yada cevher var mı?

Menajerlik serilerinin popülerliğini düşünürsek daha önce duyulmamış birini bulmam imkansız olmalı. CM 03/04 oyununda ismini fazla kişiden duymadığım iki oyuncu vardır ama, Cesar Carignano ve Mehmet Önür. Carignano gerçi bir şekilde Betis’e geliyordu her save’de, ona göz aşinalığı olabilir. Bir de, ilk olarak CM 03/04’ü oynadığımda(Yaş 10) transfer sisteminin nasıl olduğunu en başta çözemediğim için Real Madrid’e free transfer’den forvet Branko Strupar’ı aldığımı hatırlıyorum, işte bunu CM/FM oynayan kimse yapmamıştır. İlginç bir şekilde fena da oynamıyordu adam.

Çok eskileri bilmezsin gerçi sen ama J eski topçulardan ve basketbolculardan bir favori 11 ve 5 oluştur dersek ?

Hiç izlemediklerim/İzlediklerim şeklinde 2 ayrı 11 ve 5 oluşturmak istedim, ancak izlemediğim 11’i kimsenin izleyebildiğini sanmıyorum.

Futbol:

GK: Lev Yashin / Gianluigi Buffon
DR: Carlos Alberto / Cafu
DL: Giacinto Facchetti / Paolo Maldini
DC: Franz Beckenbauer / Rio Ferdinand
DC: Bobby Moore / Alessandro Nesta
MR: Giuseppe Meazza / Ronaldinho
ML: George Best / Lionel Messi
MC: Lothar Matthäus / Steven Gerrard
AMC: Diego Armando Maradona / Zinedine Zidane
FC: Johan Cruyff / Ronaldo (Gerçek olan)
FC: Alfredo Di Stefano / Alan Shearer


Basketbol:

PG: Magic Johnson / Jason Kidd
SG: Michael Jordan / Kobe Bryant
SF: Larry Bird / LeBron James
PF: Karl Malone / Tim Duncan
C: Hakeem Olajuwon / Shaquille O’Neal

Bu ekiplerin teknik direktör ve koçları peki?

Johan Cruyff

Red Auerbach


Seninde formanı giydiğin Spor İletişim İdman Gücü ilk müsabakasını yaptı. Halı Saha ‘da ki bu maç için neler söyleyeceksin.Özellikle Serdar için kullandığın “ Beyaz Yattara” sözü halen dillerde ?

Serdar’la aynı takımda oynamak bana futbol hakkında çok şey kazandırdı. Maç sonrası da söylemiştim, bence kendisine hız, çabukluk, top sürme ve orta açma yeteneği kazandırıldığı takdirde Serdar’ın Yattara’dan hiçbir farkı yok. Forması ve gol istatistikleri zaten hazır, kalanları da bir ara halleder herhaldeJ İlk maç güzeldi, ben daha fazla maç yapılmasını isterim ancak 10 kişi olunca biraz yorulduk, 12 kişi(14 ideal aslında ama hayal gibi) olursa çok güzel olur.

Sence neden bu halı saha organizasyonu istenen düzeye ulaşamadı ? Acaba sınıfta bir uyumsuzluk , kopukluk mu var ?

Sınıfın genel olarak konuşabildiği bir ortam yok gibi. Mail grubunu 15 kişi filan kullanıyor ortalama, facebook’taki grup chat’inde çok fazla muhabbet döndüğü yok, grubun duvarına da genelde link atıyoruz. Ders arasında da ayarlanması biraz zor oluyor, ki zaten herkes başka yerde oluyor.

Peki senin gözünden bakacak olursak, spor medyasının içinde kendisine yer bulabilecek isimler acaba program içerisinde var mı ?

Ders arasında pek fazla kişiyle konuşma şansı bulmadığım için spor bilgileri ve şu anda yaptıkları konusunda bir fikrim yok. Sadece programdan birkaç kişinin zaten medyada olduklarını biliyorum, umarım istedikleri yere gelirler. Bir tek Can’la(Önduygu) bir-iki kere NBA muhabbeti yapmıştım, kendisi bu konuları iyi bilen birine benziyor ve bildiğim kadarıyla spikerlik yapmak istiyor, eğer gelecekte imkan olursa onunla maç anlatmak isterdim.

Yine klasik haline getirdiğimiz tek kelime cevapları ;

Karcı : Soyadım

Ayazağa : Vasat eğitim

Deron Williams : Liderimsi

CM 03/04 : 7 sene

Facebook : Muhabbet

Adana Demirspor : Sayarız

Son Hücum : Hayal

1992 : Sigma Olomouc

Yattara : Siyahı makbul

Juventus : Sevgi

16 Şubat 2011 Çarşamba

Röportaj Anketi

Bu röportaj olayı çok tuttu bende çok sevdim ama üzerimdeki sorumluluk ve baskı hissini azaltmak adına bir anket yaptım.Şimdi orada ki sonuca göre bir sonraki isim belli olsun.Ama kafama göre de birisini seçebilirim yani.Tamamen ankete katılımla ilgili bir durum söz konusu.( Eğer birden fazla oy verilebiliyorsa herkesin kendine yada istediği birine birden fazla oy vermesi serbesttir.)

Kubilay Adıgüzel Röportajı


Kubilay Adıgüzel ismini bizler yakından tanıyoruz ancak sayfamızı okuyan seni tanıyan veyahut tam anlamıyla tanıdığından emin olmayan sevgili Kubilay severler için bir daha tanıtır mısın?

Kisaca tanitayim kendimi. 28 yasindayim. Uludag Universitesi Isletme bolumu mezunuyum. Turizm-Organizasyon sektorundeyim ama her an spor organizasyonlarina gecebilirim temaslarim suruyor. Bekarim (Sine Buyuka'ya selam ederim)

Özellikle mail grubunda yer alan esprilerin ile adeta maillerin gidişatını belirliyorsun, bu mizahi yönün nereden geliyor ?

Aman efendim gidisat belirlemek gibi bir amacim yok. Ben sadece gruptaki insanlarin horgorusunden yuz bularak okudugum maille ilgili kendimce yorumlarimi yazmaya calisiyorum. Mizahi yonum oldugunu insanlardan duydugumda tabi ki mutlu oluyorum ama en hosuma giden sey insanlarin "seninle tanistigimda cok soguk birisi oldugunu dusunmustum" demeleri. Bunu soyleyen cok oldu. Insanlari iyi yonde yaniltmak guzel.

Bildiğimiz kadarıyla Beşiktaş taraftarısın.Takımın son günlerde yaşadığı hem sportif hem de yönetimsel zaaflar hakkında ne söylemek istersin?

Besiktas'i hicbir zaman sportif basarilarina odakli olarak desteklemedim. Cocukluktan beri basarili da olsak basarisiz da olsak mutlu ve gururlu oldum Besiktasli olmaktan. Ama yonetim artik sabir tasiran icraatlara imza atmaya basladi, Nereye kadar gider bilemiyorum

Daha taze taze yaşanan İbrahim Üzülmez’in gönderilmesi olayı ?

Yaptigi hareketin cezasiz kalmasi tabi ki mumkun degildi. Ben cogu Besiktasli gibi Delinho'nun yaninda olanlardan degilim. Ama sonrasindaki basin toplantisi hayatimda izledigim en komik basin toplantisiydi. Trappattoni'ninkiyle yarisir:)

Q7 ve çetesi mi senin için daha anlamı yoksa Metin-Ali-Feyyaz mı?

Besiktas'a verdikleri ve bize yasattiklariyla tabi ki MAF baskaydi. Ceteden henuz birsey gormedik.

İzlediğin ilk futbol maçı hangisiydi ve nasıl bir maçtı anlatabilir misin?

Bursaspor-Besiktas maciydi. Babam Bandirma'dan Bursa'ya goturmustu bizi Besiktas tribunundeydik tabi ki. Hatirladigim en net sahne Ferdinand'in mactan once yapilan saygi durusundaki goruntusuydu. Dev gibi gelmisti gozume.

Her futbol severin diğer liglerden de sempati duyduğu takımlar vardır.Hatta her ligden bir takım bile tutanlar var.Senin Avrupa ya da dünya liglerinde sempati duyduğun takımlar var mı?

Cok yakindan takip ettigim bir takim yok aslinda ama her ligde ucundan sempati besledigim takimlar var. Tottenham, Barcelona, Lyon gibi...

Futbol dışında ilgilendiğin sporlar nelerdir?

Badmington, Pentatlon, Sutopu diger ilgilendigim sporlar demeyecegim tabi ki.. Ben futboldan baska bir sporu cok yakindan takip etmeyip tadina bakanlardanim.

Peki neden spor iletişimi programında olmak istedin.Gazetecilik mi , televizyon mu yoksa Türk futbolunun eksiği olan profesyonel yöneticilik miydi seni çeken ? Hedefin neler ?

Aslinda spor iletisimine gelisim tamamen tesaduf oldu. Cenevre'de sevgili dostum Sepp ve Senes Abi'yle gol cizgisi teknolojileri uzerine bir toplanti yaparken telefonum caldi. Arayan Bagis Erten'di. Numarami nerden bulmus bilmiyorum. Bu yil spor iletisimi programina biraz marka degeri kazandirmak istiyoruz o yuzden sen de katilirsan cok mutlu oluruz dedi kiramadim tabi. Hedefimde iyi bir spor yoneticisi olmak var ve bu konuda da umuyorum ki onemli bir adim atacagim cok yakin zamanda.

Sence gerçekten Türk futbolunda özellikle yönetici bazında eksiklikler var mı?

Turk futbolunda futboldan gelen kisiler haric herkes yoneticilik yapti bugune kadar. Ben artik yoneticilik koltuklarinin futboldan gelen kisilere birakilmasi gerektigini dusunuyorum. Bayern Munih modelini cok begenirim mesela.

Röportajlarımızın iskelet sorusu olarak ; sana bir kanal ve format serbestliği verilseydi hangi kanalda hangi formatta bir program yapmak isterdin ?

Futbol hikayeleri iceren bir program yapmak isterdim. Sadece Turkiye'yi gezerek Futbol Mundial TR tadinda bir program olabilirdi.

Özellikle dil bilgisi konusunda hassas isimlerden birisin.Mail grubunda ve diğer tüm alanlarda neredeyse herkes senin korkundan özellikle –de –da yazımlarına ayrı bir özen gösteriyor.Program öncesi de bu takıntın var mıydı yoksa bizlere mi garezin ?

Bu konuda bana kizan varsa ozur diliyorum ama ben bu -de -da olayina kendimi bildim bileli takigim.

Peki isminle ilgili yaşanan sıkıntıya gelirsek, Kubiş, Kubilay lay lay. Nedir son durum herhangi bir dava süreci var mı devam eden yoksa bunu kendi kanunlarınla mı hallediyorsun ?

Ben askerde ismimi soyleyemeyip Kubarya diyenini gordum! Kubis, Kubilay lay lay ne ki...

Tekrar programa dönersek.Kendine örnek aldığın spor medyasından bir isim var mı ?

Ugur Meleke. Ama ben o kadar ciddi olamam hicbir zaman :)

Senin için bu program sonunda hayalinde ki işe giremesen bile bu ortamın sana kazandırdığı bir şeyler olduğunu düşünecek misin ?

Oncelikle -ki ayri degil :) Bu ortama girdigim icin cok mutluyum. Her derse gelisimde iyi ki girmisim diyorum. Birbirinden guzel insanlar tanidim.

Bildiğim kadarıyla herhangi bir blogda yazmıyorsun. Hem spor medyasında yer almak isteyip hem de blog yazmamak çok enteresan.Özellikle mi yazmamayı tercih ediyorsun yoksa yazı konusunda kendini mi yeterli bulmuyorsun ?

Aslinda bir internet sitem var. 3 ay oldu acali. Ama isten gucten yazamiyorum. En yakin zamanda daha aktif bir sekilde kullanmaya baslayip takip etmeniz ricasiyla paylasacagim sizlerle.

Bir ara halı saha turnuvasını organize eden adam olarak ortaya çıktın ancak daha sonra hiçbir adım atmadığın söyleniyor.Hatta maç davetini bile kabul etmemişsin.Bu iddialar hakkında ne söylemek istersin?

Halisaha isi pek kafamda dusundugum gibi gitmedi. Bu kadar cok futbolu seven adam, iki tane takim kuramadik arkadas! Hevesimi kacirdiniz...

Mail grubunda , Bağış Erten’in görevlendirmesi sonucu maç başlıkları toparlama işini yapıyorsun.Buradan yola çıkarsak bu zamana kadar en ilgini çeken isim kimdi ? İleride, evet bu isimler bu sektörde bir yerlere gelecek dediğin birileri var mı?

Dost aci soyler. Ben dahil henuz bir tane basarili baslik atan goremedim. Ama donanimi cok iyi olan arkadaslar var. Mesela Rafet bilgi acisindan cok iyi. Baris'in cevirmenligini hepimiz gorduk roportaji yapan adamdan daha fiyakali su an :) Cetin Cem zaten sektorun icinde birisi olarak cok daha iyi yerlere gelecektir. Dicle de iyi bir televizyoncu olacak ve ben de cocuklarima kendisini gosterip "Bu kiz var ya geri pas kuralinin sonradan kondugunu bilmiyordu simdi tozunu atiyor ortaligin helal olsun" diye anlatacagim. Ayrica Berk'in de moderatorlugunu begeniyorum :)

Bağış Erten demişken, aranızda enteresan bir yakınlık var. Bazı kaynaklara göre seni yetiştirdiği gelecek programlarda Onur Erdem’in yerine geçeceğin söyleniyor.Ancak henüz saç, sakal ve rock müzik kültüründe eksikliklerin olduğu için seni yetersiz buluyormuş.Bu konuda neler söyleyeceksin?

Ben Onur Erdem'e alternatif olarak Anadolu Rock ile bir yerlere gelmek istiyorum. Haluk Levent ile bir duet uzerinde calisiyoruz

Aşağıdakiler senin için ne ifade ediyor tek kelime ile cevaplar mısın ?

Bağlaç : baglac DA ne KI?

Pratik Dersi Ödevleri : Geri Sayim

Halı Saha Turnuvası : Hayal Kirikligi

Mor Renkli Beşiktaş Forması : Sifo Mehmet

İpek Atkı : Sadece Bandirmastore'da

Adana Demirspor : 10-0 :)

Snooker : belki de snookmaz kimbilir :))))

Uludağ : Kantin

Mustafa Taha : Zor adam

Twitter : Yenisiyim