4 Mayıs 2011 Çarşamba

"Küfür Etmek Güzel Bir Şey Bence" Rafet B. Eryılmaz Röportajı


Röportajlarımızın klasik sorusuyla başlayalım. Kimdir Rafet Baran Eryılmaz ?

1991 yılında Eskişehir'de doğan futbol ve müzikle beslenen yaşam formuyum. İETT'nin ve mizah dergilerinin devamlı müşterisiyim. Rafet dedemin adı. Ailemde herkes Baran diye hitap ediyor bana. Ama Ali Ece sağolsun 2009'dan bu yana Rafet'i kullanıyor insanlar.

Futbola olan merakın, senin de herkes gibi sokakta oynayarak mı başladı yoksa enteresan bir hikaye var mı?

Sokakta oynuyordum ama çok da becerikli değildim.Galatasaray'ın Real Madrid'i 3-2 yendiği maçta bir gazete küpüründe “Fatih, Carlos'u yedi” şeklinde bir başlık görmüştüm. Carlos'un sol bek olduğunu bildiğim için Fatih'in de sol bek olacağını düşündüm ve babama “Fatih Akyel sol bek değil mi?” dedim. O da “Sen de hiç anlamıyorsun be futboldan” diyerek cevap vermişti. O cevap çok koydu bana. Ondan sonra futbol delisi oldum. Yani 11 yaşıma kadar futbola manyaklık derecesinde bir ilgim yoktu. Şimdi üç hikayem var, üçü de futbol üstüne.

Bu süreçler sonrası 4-4-2 ekibine katılman nasıl oldu ?

Lise son sınıftaydım ve ÖSS denen şey kafamı allak bullak etmişti. Liseli tribine bağlamıştım. Annem bilgisayarı yasakladığı için FM oynayamıyordum ve sürekli FourFourTwo okuyordum. Facebook'ta tesadüfen Ali Ece'yi eklemiştim. 3-4 ay hiçbir şekilde onunla irtibata geçmedim. Ama bir gün dergiye yönelik eleştirilerimin yer aldığı bir mesaj attım. Ondan sonra mailleşmeler, telefonlar filan derken Altıpas bölümüne her ay yazı yazmaya başladım. Kasım 2009'da da ilk dergi içi yazımı yayınlattım.

Bu zamana kadar en içine sinen yazı, röportaj, incelemen hangisi oldu ? Neden ?

FourFourTwo'daki ilk yazım diyebilirim. Çok kısaydı ama en beğendiğim yazım hâlâ odur. “Bundesliga'yı Sevmek İçin 10 Neden” başlıklı bir yazıydı. Dersanede kimya dersinde en arka sırada yazmıştım. Ama fazla gerçekçi olmam gerekirse en sağlam yazım 2011 Şubat'ta yayınlanan Napoli yazımdır. Çok çalışmıştım o yazı için. Erdem Abi beğendiğini söyleyince de çok rahatlamıştım.

Bir de Goal.com dönemi var. Şu anda ayrıldın ancak oraya dahil olma sürecin nasıldı?

Goal.com dönemim Ali Ece'nin orada çalışmasıyla başladı. Ancak onun bir ay sonunda ayrılmasının ardından beni de kovdular. Ama ertesi gün tekrar işe alınmıştım! İşimi iyi yaptım ve kalıcı olmayı başardım. Editör asistanlığından editörlüğe yükseldim. İlk başlarda oyun gibi geliyordu. Hem gündemi takip ediyordum hem de para kazanıyordum. Ama sonradan içimdeki çalışma arzusunu kaybettim. FM oynamaya ve kitap okumaya vakit ayıramadığımı anlayınca işi bıraktım. Ama bana çok katkısı olduğunu inkar etmiyorum. Haber yazmayı, haber takip etmeyi, gündeme tepki vermeyi oradan öğrendim. Defalarca canlı anlatım yaptım. Güzel bir deneyimdi.

Bir çok kişinin takip ettiği bir site Goal.com. Orada ki çalışma ortamı nasıldı ?

Hepimiz evden çalışıyorduk. O yüzden hiçbir iş arkadaşımla şahsen tanışamadım :) Çoğumuz öğrenciydik ve paraya ihtiyacımız vardı. Bu yüzden işimize özen gösteriyorduk. Eğlenceliydi ama yorucuydu. Haftada 30 saatimi çalışarak geçiriyordum ve çoğu zaman uykusuz kalıyordum. Okul ve dergi temposunu da düşününce vazgeçmesi en kolay şey Goal.com oldu.

Tekrar 4-4-2 ‘ye dönelim. Orada çalıştığın kişiler içerisinde spor medyası içinde bir çok kişinin (ben de dahil) büyük hayranlık beslediği bir isim, Ali Ece ile çalışma fırsatın oldu. Ali Ece için neler söylersin ?

Ali Abi dünyada tanıdığım kral insanlardan biri. O olmasaydı Eskişehir'de kimya okuyor olurdum. Bana müziği, edebiyatı, dünyaya bakmayı öğretenlerden biri. FourFourTwo'nun ilk sayısını aldığımda liseye yeni başlamıştım. Üç sene sonra ise yazım o dergide yayınlanıyordu. Bu benim için rüya gibiydi ve bu rüyayı Ali Abi sayesinde gerçekleştirdim. Ona çok şey borçlu olduğumu söylemeliyim.

Ve spor iletişim programı. Buraya nasıl katılmaya karar verdin ?

İletişim fakültesinde okumuyorum ama gazetecilik yapmak istiyorum. Şimdiye kadar yaptığım şeyler maymunların alet kullanması gibiydi. Biri bir iş yapıyordu ve ben onu taklit ediyordum. Spor İletişim'e bu durumu değiştirmek için geldim. Zaten programa daha önce katılanların çoğuyla arkadaştım. Onların da tavsiyesiyle buraya gelmeye karar verdim. Sınavdan burs alamasaydım gelmeyecektim ama :)

Program artık bitti sayılır. Bu zamana kadar seni etkileyen olumlu yada olumsuz olaylar nelerdi?

Neurosport geyiğinin abartılması dışında olumsuz bir şeyle karşılaşmadım :) Ha bir de futbol ekonomisi derslerinde sahneye fırlayıp dersi bozmak aklımdan geçmedi değil. Bunların dışında program tam da beklediğim gibi geçti. Attila Gökçe'nin derslerinden ve pratik çalışmalardan çok şey öğrendim.

Yine klasik sorularımızdan birisi daha. Sence kimler program sonrası iyi bir noktaya gelir. Kimleri gerçekten gelecekte başarılı olabilecek potansiyelde görüyorsun ?

Bana göre gazetecilik yapmak isteyenlerden 30 yaş altındaki herkes iyi bir noktaya gelebilir. Sonuçta istekle yapılan bir şey. 2 yıldır FourFourTwo'da maddi bir beklentim olmadan çalışıyorum. Bu sürecin bana kattığı çok şey var. 30 yaşının üstündeki birinin bu sürece dayanabileceğini zannetmiyorum.

Özellikle twitter’daki gergin hallerin kimsenin gözünden kaçmıyor. Dilindeki sertlik ve küfür senin özelliğin mi yoksa kendini orada böyle mi ifade etme yolunu tercih ettin ?

Abi otobüs vaktinde kalkmaz, profesör dersten atar, iddaa kuponun yatar, yazdığın kız yüz vermez... Hayatında böyle şeyler yaşayan birinin küfür etmesinin normal olduğunu düşünüyorum. Tabii lisede erkeklerin yoğunlukta olduğu bir sınıfta bulunmamın bunda etkisi büyük. Ama küfür etmek güzel bir şey bence. Dalglish bile N'Gog gol kaçırdığında “For God's f..king sake” diyorsa ben küfür etmişim çok mu?

Gelen sorular arasında “hayatta memnun olduğu bir şey var mı ?” “ Onu mutlu eden bir şey var mı?” gibi sorular vardı. Neden seninle ilgili böyle bir algı oluştu ? rahatsızlık duyuyor musun bundan?

Hayatta memnun olduğum şeylerin sayısı İstanbul'da olduğum her saniyede azalıyor. İstanbul'dan nefret ediyorum ama geleceğim için burada kalmak zorundayım. Hayatta memnum olduğum şeylerin tamamı Eskişehir'e ait. Çocukluk arkadaşlarım, Karakedi Bozacısı, Pino... İstanbul'da mutlu olduğum iki yer var. Biri FourFourTwo'nun ofisi diğeri de odam. Bu durumdan rahatsızlık duymuyorum açıkçası. Duygularımı ifade etmek zorundayım. Hatta insanların duygularını ifade edemediklerini gördükçe canım sıkılıyor.

Konuyu senden futbola çekersek. Herkesin Avrupa liglerinde sempati duyduğu belli başlı takımlar varken senin İspanya tercihin biraz enteresan. Nedir Real Sociedad’ın hikayesi ?

Rahmetli babaannem koyu bir Beşiktaş taraftarıydı. Nihat'ın Real Sociedad'a transferi sonrasında TRT'den yayınlanan La Liga maçlarını takip etmeye başlamıştık. Onunla üst üste iki üç maç izleyince ben de Sociedad'a alıştım. Karpin'e, De Pedro'ya, Xabi Alonso'ya alışmamak mümkün mü zaten? Futbolu seven herkes o takımı da severdi. Real Madrid'e olan nefretim de elimizden (ç)aldıkları şampiyonluk sonrasında ortaya çıktı.

Bir de tabi Fenerbahçe var. Özelikle Özer hakkında enteresan fikirlerin var.Özer’den önce, senin için Fenerbahçe ne ifade ediyor. Fenerbahçeli olma hikayen nedir?

Fenerbahçeli olma hikayemin ilginç bir tarafı yok. Babam Fenerbahçeliydi ben de bu yüzden Fenerbahçeli oldum. Ama çocukken Fenerbahçeli olmak çok garipti. Hafta içinde Galatasaray bir Avrupa kupası maçı oynardı ve okulda herkes o maçı konuşurdu. Benimse söyleyecek hiçbir sözüm yoktu çünkü sınıftaki tek Fenerbahçeli bendim! Sonra 2003-04 sezonunda takım yeniden yapılanmaya gitti ve başarılı olma sinyalleri verdi. O sezondan sonra sınıftaki çoğu arkadaşımın Fenerbahçeli olduğunu gördüm. Ben Kemalettin'le, Faruk'la, Erol Bulut'la Fenerbahçeli oldum. Yaşım itibariyle de ilk hatırladığım şampiyonluk 2000-01'de Mustafa Denizli ile kazanılan şampiyonluk.

Gelelim Özer’e. Türk futbolunun ümit beslediği bir isimken yakın zamanda unutulup gideceği benzeyen bir “overrated” mı Özer ?

Özer'den hiçbir şey olmayacağı en başından belliydi. Tekniğine rağmen fiziği ve mental yönü zayıf bir oyuncuydu. Üst üste sakatlıklar yaşayınca tekniği de kayboldu. Dolayısıyla sıradan bir oyuncu haline dönüştü. Özer, benim gözümde overrated filan değil. Ondan beklenilen bir şey yoktu. Bana göre Kazım kadar üzerinde durulacak bir yeteneğe de sahip değil. Zico bile adam edemezdi Özer'i!

Overrated kelimesinin dilimize girmesini sağlayan da FM’dir . Sen de azılı bir FM oyuncusu olduğuna göre. Efsanevi FM takımın ve kadron ?

Efsanevi FM takımım FM 2006'da kurduğum Hollanda Milli Takımı'dır. Standart Hollanda Milli Takımı'nın forvet hattını değiştirerek ortalığı dağıtmıştım. Van Hooijdonk-Huntelaar ikilisi Dünya Kupası'nda 15-20 gol atmıştı. Ha bir de FM 2007'de Gençlerbirliği'ne kurduğum Falcao'lu kadroyla lig şampiyonu ve UEFA Kupası yarı finalisti olmuştum. Ersun Yanal kadar sevinmiştim. Aslında FM'deki her takımımı içselleştiriyorum. FM kariyerlerim üzerine kendimle yaptığım röportajları sıkıldıkça açıp okuyorum.

Bir bilgisayar oyunundaki imkanlar elinde olsaydı peki, Fenerbahçe’nin de başındasın. Nasıl bir takım kurar ve nasıl bir kurguyla çıkartırdın sahaya takımını?

Andre Santos'un yerine yerli bir sol bek almaya bakardım. Orta sahaya da Selçuk İnan ile Ceyhun Gülselam'ı monte eder Alex'i emekliye ayırır, kulübeye yanıma oturturdum. Stoch-Niang-Dia da ileri üçlüde yardırırdı. Barcelona gibi oynamaya çalışırdım herhalde. Busquets-Ceyhun, Xavi/Iniesta-Emre/Selçuk, Villa/Messi/Pedro-Stoch/Niang/Dia. Güzel oldu be :)

Bize unutamadığın bir maçı anlatabilir misin ?

Fenerbahçe'nin Sevilla'yı elediği maçı unutmam mümkün değil. Maç 2-0 olduğunda Gökhan Gönül sarı kart görmüştü ve “Misses next match” yazısı altta çıkmıştı. O an bir next match'in olacağına çok inanmıştım. Deivid de inanmış olacak ki golleri attı takımı çeyrek finale taşıdı. Ertesi gün Türkiye'ye dönüşlerinde evimize 100 metre uzaklıktaki havaalanına gitmiştim. Hatta babama ısrar ederek arrival holüne(pasaport kontrolünün hemen çıkışı) kadar girmiştim. Kontrolden çıkıp Uğur Boral'ın boynuna sarılmam ise olayın zirvesi olmuştu.

İngiliz futbolu denince aklına Murat Kosova’nın “işte premier lig buuuu” ifadesi mi geliyor yoksa Kenny Dalglish (bu sefer doğru yazdım, bak) Bill Shankly, Gerrard gibi efsanevi figürler mi geliyor. Arap sermayesinin ele geçirdiği bir premier lig canını acıtıyor mu?

İngiliz futbolu her şeyiyle bir pazarlama başarısıdır bana göre. 10 dakika PL Tv izleyince veya FourFourTwo'nun orijinalini biraz karıştırınca bunu çok net anlayabiliyorsunuz. Adamlar korkmadan Championship kapağı yapabiliyorlar. Türkiye'de Bank Asya'yı kapak yapsan kaç tane dergi satabilirsin ki? Taraftarlar ve basın Premier Lig mitinin oluşmasında büyük pay sahibi bence. Tabii pek çok oyuncu da var. Niall Quinn, Matt Le Tissier, Alan Shearer (keşke kızıyla evlenebilsem), Ryan Giggs, Mark Viduka... Shankly ile Dalglish'e yetişemedim maalesef. Ama Gerrard'ın nasıl büyük bir efsane olduğunu anlatmaya sayfalar yetmez. Keza Hyypia, Carragher ve Dudek'i de.

Arap sermayesinin girmesi ise onların tercihi. Manchester City taraftarları fellah kıyafeti giyip maça gitmek yerine protesto yapabilirdi. Ama transferler onlara tatlı hayaller kurduruyor. Arap yatırımcıların da bu paranın dönüşünü almayınca Premier Lig'den gideceklerine eminim.

Ali Ece ile çalışmış birisi olarak, onun kadar romantik misin yoksa sen de Mourinhogillerden misin? “Endüstriyel futbol” kalıbının artık bol bol kullanıldığı günümüzde romantik kalınabileceğine inanıyor musun?

Ben ne Ali Abi kadar romantığim ne de Mourinho'cular kadar futbola ihanet edebilirim. Bana göre endüstriyel futbol taraftara zarar vermediği sürece varolabilir. Örneğin John W. Henry'nin Liverpool'da yeni bir sistem kurmaya çalışması bunun en büyük örneği. Keza Al-Thani'nin Malaga'sı da. Futbolda romantik anlar vardır ama bunları sürekli ön plana çıkarmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Coşmaya gerek yok yani. Emekli cümlesi gibi olacak ama aşırıya kaçılmadığı sürece ne romantizmin ne de endüstriyelleşmenin bir zararı yok.

Romantizm demişken. Romantik bir adam mısın ? Sevgilinle buluşmaya giderken çiçek almak, sandalyesini çekmek, ona minik süprizler yapmak gibi huyların var mı ?

Romantiğimdir. Çiçek almaktan erinmem ama sandalyesini çekmek gibi bir saçmalığa teşebbüs bile etmem. Orta Çağ'da mı yaşıyoruz arkadaş? Sandalye çekmek ona kaç kalori harcatır? Minik sürprizler yapmak iyidir. Gerçi yaş 19 ne sürprizi yapabilirsin ki? En fazla okuldan kaçarsın!

Cüssene bakınca hiç öyle bir imaj çizmesen de; şiir okur musun? Edebiyatlar ilişkin nedir? Neler, kimler, ne tarz okursun ?

Şiir okumak iyidir. Serbest şiirin daha güzel olduğunu düşünüyorum. Nazım Hikmet ve Orhan Veli'nin kitaplarını beşer defa okumuşumdur herhalde. Edebiyat benim hayatımın her döneminde vardı. Yerde gazete parçası bulsam alır okurum. Aç kalıp, kitap/dergi aldığım çok olmuştur. Lise hayatım boyunca Rus edebiyatı başta olmak üzere bütün klasikleri yaladım yuttum. Babam sayesinde bir sürü sol yayın okudum. Amcamdan da mizah dergisi alışkanlığı miras kaldı. Tarz ayırmam ama şu sıralarda yeni nesil Türk edebiyatını okumaya özen gösteriyorum.

Kendini “işletme okuyup mühendis kafası yaşayan adam” olarak tanımlıyorsun. Nedir mühendis kafası ?

Mühendis kafası kız arkadaşının ve kız arkadaş edinme potansiyelinin olmamasıdır!

Benim müzikle aram Müslüm Gürses- Whitesnake arası bir yerlerde. Sen neresinde duruyorsun müzik dünyasının, kimleri dinlersin ?Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim tipinde birisi olmadığın malumumuz…

Indie Rock'a gönül vermiş biriyim. Tek albümlük, sözleri internette bile olmayan grupları dinlemenin de güzel olduğunu biliyorum. Madchester'ın lokomotifi Stone Roses'tan ve progresif rock'ın kıymeti bilinmeyen grubu Camel'dan vazgeçemem. Pink Floyd da güzel ama anlamam ve içselleştirmem için birkaç yıl daha geçmesi gerekiyor sanırım. Placebo dinlerdim lisedeyken. Hâlâ da kırmızı Tuborg açmalık zamanlarda dinlerim. Anlamasam da Noir Desir'i severim. Türkçe rock ile pek aram yok. Türkçe müzik dinlemek istediğimde türkülerden başka bir şey dinlemem. Neşet Ertaş ve Erkan Oğur gibisi var mı?

Tekrar konuyu spor iletişime getirelim. Grup içerisinde herkese bir mevkii vermen gerekirse (herkese olmasa da) Kim kale, kim defans , kim oyun dışında kalır, kim top benim oynatmam beni de almazsını der ?

Benden bir halt olmaz. Ben kaleye geçerim. Savunmayı Kerem-Oğuzcan tandemiyle kurarım. Önlerine görev adamı Çetin Cem'i koyarım. Ya aslında bu soru saçma gibi geldi bana :) Hem halı saha maçına da gelmedim.

Bundan sonrası için beklentin nedir hayattan. Kendini nerede görüyorsun bir 10 sene sonra ?

Hayattan kısa vadedeki hedefim 2011 Temmuz'da sorunsuz bir Interrail seyahati geçirmek. Orta vadedeki beklentim okulu bitirmek ve FourFourTwo'da editör olarak çalışmak. Uzun vadede ise FourFourTwo'nun İngiliz edisyonunda çalışmak istiyorum. 10 yıl sonra İngiltere'ye gitmeye hazırlanıyor olurum her şey yolunda giderse.

Gelecekten bahsetmişken, bir de senin Kadıköy’de sanırım bar açma projen varmış ?

Abi İstanbul'dan nefret ediyorum diyorum Kadıköy'de bar açacaksın diyorlar :) Kerem Şahin'in hakkımdaki asılsız iddiasıdır. Yok böyle bir çılgın projem.

Bir soru da tanıdığın bir isimden geliyor (oğuz) ne zaman bu taraflarda görecekmiş seni ? Eskişehirlisin, öğrenci kenti Eskişehir senin için başka şeyler ifade ediyor olmalı ?

Eskişehir'e ayda bir gitmeye çalışırım. Ben oraya aitim çünkü. İlk kez orada maça gittim, ilk yalanımı orada söyledim, ilk kez orada aşık oldum. Eskişehir'in benim için anlamı ona duyduğum özlemle beni beslemesidir.

Futbol ve siyaset konusunda görüşlerin neler ? (Adana Demirspor’lu birinden bu sorunun gelmesine şaşırma)

Futbolla siyasetin yolları ayrılmalı bana göre. Ben taraftarım ve sahada olanla ilgileniyorum. Futbolcuların siyasetle ilgili olmaları güzel bir şey ama işi abartmanın anlamı yok. Fazla romantizm diş ağrıtır.

Yine klasiklerimizden birisiyle bitirelim. Aşağıdaki kelimelere sen de tek kelimeler karşılık yazarsan;

Van Hooijdonk : Dev!

Kemal Sunal: Usta.

Trabzonspor: Bir Gençlerbirliği değil.

Harun Reyiz: Abim.

İnci Sözlük: S.ker afedersin. (Bizimkiler'deki Abbas'ın tonlamasıyla)

Püsküüt: Hayatın anlamı.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çabucak bitti bu be, eğleniyoduk ne güzel.